Çocuğunuzun Korkularıyla Başa Çıkmanın Yolları
Korkuyla mücadele edeceksek ne olduğunu, neden kaynaklandığını bilmemiz gerekiyor, öyle değil mi? Eğer korku düşmanımızsa onun zayıf yönlerini keşfedebiliriz. Korku, sözlükte ‘’hayali veya gerçek, bir tehlike veya bir tehlike düşüncesi karşısında hissedilen duygu’’ olarak tanımlanıyor. Bu duyguya kalp çarpıntısı, terleme, gözbebeklerinin büyümesi gibi bir dizi fiziksel reaksiyon da eşlik ediyor. Biyolojik açıdan bakacak olursak, bu reaksiyonlar korku karşısında hayatta kalmak için başvurulan tepkilerdir.
Hemen her dilde korku farklı ifade ve sözcüklerle anlatılır. Şiddetine veya kontrol edilebilirliğine göre korkuyu anlatmak için panik ya da fobi gibi sözcükler kullanılır. Ya da bazen kaygı, tedirginlik, şüphe gibi sözcüklere de başvurulur. Ancak herhalde en kötüsü, korkuyu hissetmekten duyulan korkudur.
Tarihe mal olmuş kimi ünlü şahsiyetler korkuyu çeşitli biçimlerde tarif etmişlerdir. William Shakespeare ‘’Gazabından korkarım’’ derken filozof Schopenhauer ‘’ Korku, kişinin en önemli motivasyonudur. Yalnızlık korkusu, kişinin sosyal içgüdülerinin kaynağıdır’’ der.
Tüm bu yaklaşımlarda gerçeklik payı vardır, ancak bütünü görmekten bir ölçüde uzak oldukları söylenebilir. Giorgio Nardone’nin dediği gibi, bu gözü bantla kapatılmış birinin bir file dokunurken hissettiklerine benzer. Her birimiz gözümüz bağlıyken file dokunur ve onu farklı biçimlerde algılayabiliriz. Filin hortumuna dokunan kişi uzun ve esnek bir şeye dokunduğunu hissederken, gövdesine dokunan kişi iri ve kaba bir şeye dokunduğunu hisseder. Kısacası, gerçeğe farklı açılardan bakmak mümkündür ve bu bütünlük içeren bir sonuca ulaşmasa da en azından gerçeğin bir kısmını teşkil eder.
Her şeyden önce, korkuya dair bildiğimiz şu türden olumsuz yargıları bir yana bırakmalıyız. ‘’korku kötü bir şeydir’’, ‘’korkudan uzak durmak gerekir’’, ‘’korku hiçbir işe yaramaz’’, ‘’korkan insan güçsüzdür…’’ Tüm bu yargılar kolektif düşünceyi oluşturur ve haklılık payları kuşkuludur. İşte bu yüzden bu yargıların arkasında aslında nelerin gizlendiğine bakacağız.
Korku bir his midir yoksa bir duygu mudur? Bu ikisi arasında ne fark vardır? His olarak adlandırdığımız şey, duyguların nörolojik anlamda temelini oluşturur ve aslında duyguların daha ilkel yansımasıdır.
En basit canlıdan insana kadar her organizmanın mekanizması hayatta karşılaşılan temel problemleri çözmek üzere tasarlanmıştır. İşte bu temel problemler karşısında yaşadıklarımız farklı duygulardır.
Bebekler içgüdüsel olarak hayatta kalmak için meme emerek beslenme ihtiyacı duyarlar. Kimse onlara bunun nasıl yapılacağını öğretmez. Bebeğimiz, ağzına yerleştirdiğimiz herhangi bir şeyi reddetmeden emmeye başlar. Eğer ağzına verdiğimiz şey, açlığını bastırmaya yetmiyorsa onu hemen reddeder. Aynı zamanda bebekler yalnız kaldıklarında da ağlarlar. Bu bir çeşit alarm sistemidir. Yavaş yavaş büyürken bir yandan da gelişmeleri için gereken ihtiyaçları otomatik olarak talep etmeye başlarlar. İşte bu içgüdüsel davranışlar bir süre sonra kişinin yaşam deneyiminin birer parçası haline gelir ve duygulara dönüşür.
Korku da üzüntü, tiksinti, tatmin, neşe, asabiyet gibi hayatta kalmayı harekete geçiren temel duygulardan biridir. Korku, tanımadığımız tehlikeler karşısında bizi uyarır, motive eder ve uyum kapasitemizi artırır. Aynı zamanda yaşanmış bazı duygulara dair kişisel yorumlarımıza da dönüşebilir.
Korku bazen olumsuz olarak kendini gösterebilir. Korkuya dair tepkilerin toplumda olumsuz hatta küçük düşürücü yansımaları olabilir, ama bu tepkiler otomatik olarak hayatta kalmayı da sağlar. Bu yüzden korku, başta insanoğlu olmak üzere tüm canlıların en önemli var olma nedenleri arasında yer alır.
Korkunun kaynağı insanlık kadar eskidir ve biz insanların hayatta kalması için son derece hayati bir işlevi vardır. Korku aslında bize tedbiri elden bırakmamayı, güven duygusuna kolayca teslim olmamayı öğretir.
Aklımızı bir bilgisayarla kıyaslayacak olursak korku, bilgisayarın hard diskine yerleştirilmiş bir mikro çip olurdu ve bu mikro çip sayesinde mantık dışı davrandığımızda veya içgüdüsel tepkiler verdiğimizde aklın kısa devre yapması önlenirdi. İlkel insan bir aslan kükremesi veya gök gürültüsü duyduğunda bütün adrenalini nasıl boşalıyorsa ve hayatta kalmak için nasıl kaçmaya başlıyorsa bugün de durum bizler için çok farklı değil aslında.
Sık görülen korku belirtileri
*Huzursuzluk *Gerçek dışı duygular
*Kaçma isteği *Odaklanma eksikliği
*Çığlık atmak *Düşünce bozukluğu
*Öfkelenmek *Zaman-mekan kavramının bozulması
*Saldırganlık *Dehşet
Korkunun fiziksel belirtileri
*Çarpıntı *Nefes alma güçlüğü
*Aşırı terleme *Hızlı ve sık nefes alıp verme
*Kaslarda gerginlik *Titreme
*Ağızda ve boğazda kuruluk *Gözbebeklerinin büyümesi
*Midede bulantı hissi ve kusma isteği * Tüylerin diken diken olması
*Acil olarak tuvalete gitme ihtiyacı *Tansiyon yükselmesi/atardamar basıncının artması
Çocukluk çağında korkularla nasıl başa çıkılır?
Artık hepimiz korkularımızdan kaçıyoruz. Nasıl başa çıkacağımızı bilemediğimiz için de korkuyu dışlıyoruz. Korkuyu kadın dünyasıyla özdeşleştiriyoruz. Buna karşın sık sık ‘’Cesur adam korkmaz’’, ‘’Çocuklar ağlamaz’’ gibi cümlelerle korkuyu küçümsüyoruz. Ama şunu unutmamalıyız ki, korkunun varlığını kabul etmezsek onunla nasıl savaşacağız?
Korkularıyla başa çıkması için çocuğa nasıl yardımcı oluruz?
*Her şeyden önce korkuyu kabul ederek , ‘’ Evet , korku diye bir şey var ve sen onunla arkadaş olabilirsin’’ diyerek.
*Kendi korkularınızı kabul ederek ve onlarla başa çıktığınızı çocuğunuza göstererek.
*Kontrolü kaybettiğiniz zamanlarda korkularınızı çocuğunuza yansıtmayarak.
*Çocuğunuza korkuyu kontrol etmeyi öğreterek.
*Uyum kadar uyumsuzlukların da en iyi silahınız olduğunu bilerek.
*İlgisiz kalmaktan kaçınarak.
*Çocuğun yavaş yavaş korkuyla yüzleşmesine yardım ederek.
*Korkuya yol açan tüm nedenleri bir tarafa not alarak.
*Başa çıkma stratejileri kullanarak.
*Çözüm yolları arayarak.
Korkularıyla başa çıkmaları için çocuklarımıza nasıl davranmalıyız?
Çocuğumuz bir şeylerden korktuğunda genellikle onu bazı şeyleri tek başına yapmaya zorlarız. Çocuğun korkuları olduğunu keşfetmemiz, onun gelecekteki hayatı konusunda bizi endişelendirir. Yaşadığımız toplumda korkak bir insan olarak anılmak pek de kabul edilebilir bir durum değildir ve hiçbir anne baba çocuğunun korkak ya da ödlek olarak adlandırılmasını istemez. Küçük çocukların korkularının olmasının son derece normal olduğunu da unutmamak gerekir.
Ama korkunun çocuğun gelişimi için bazı engelleri aşmada eğitici bir rol oynayabileceğini de unutmayalım. Ara sıra korkunun da bize öğretebileceği şeyler vardır. Aslında çocuğun hiçbir şeyden korkmaması da tehlikeli bir durumdur. Çünkü korkusuz bir çocuk çok daha düşüncesiz ve tedbirsiz olup davranışlarının sonuçlarını kestirmekte zorlanabilir.
Yapmamanız gerekenler
*Çocuğunuzu ‘’Seni çöpçüye veririm’’ diye tehdit etmekten kaçının.
*Çocuğunuzun korkularıyla dalga geçmeyin ve onu küçük düşürmeyin.
*Cesaret konusunda onu başka çocuklarla veya kardeşleriyle kıyaslamayın.
*Korktuğu için onu eleştirmeyin.
*Çocuğunıuzun korkuları hakkında herkesin ortasında konuşmayın, özellikle de çocuğun yanında…
*Korkularını bir tehdit unsuru haline getirmeyin, özellikle ‘’yemezsen yeme, o zaman odanda ışıkları kapatarak uyumak zorunda kalırsın’’ gibi tehdit içeren ifadelerden kaçının.
*Korkularıyla tek başına yüzleşmesi için onu zorlamayın.
*Aşırı korumacı davranmayın.
*Korkuları yüzünden onu değersizleştirmeyin, ’korkman gereksiz’’, bu sadece basit bir film ‘’ gibi ifadelerle durumu küçümsemeyin.
*Korkularını inkar etmekten veya yalancılıkla suçlamaktan kaçının. ‘’ bana yalan söylüyorsun, burada cadı falan yok’’ veya ‘’Benimle dalga geçiyorsun’’ gibi cümleler sarf etmemeye özen gösterin.
*Çocuğunuza ‘’korkak veya ‘’ödlek’’ gibi ifadelerle seslenmeyin.