ERGENLİK PSİKOLOJİSİ

‘Ergen sabırsızdır,  çünkü büyümek isterken çocukluktan sıyrılma çabasındadır.’
Günümüzün şartlarında çocuk olmak da ergen olmak da hayli zor. Çünkü ergenlik ve çocukluk döneminde birilerine bağlısınız ve birileriyle birlikte hareket etmek zorundasınız.  Oysaki erişkin hayata geldiğimiz zaman artık kendimizle ilgili sorumluluklarla baş başa kalıyoruz. Dolayısıyla çocukluk ve ergenlik oldukça hassastır.
Ergenlik, çocukluk dönemine nispeten daha farklı özelliklerin ön planda olduğu daha riskli bir dönemdir. O yüzden anne babalar çocukları ergenlik dönemine geldiklerinde “ Evlatlarımız küçükken ne kadar rahattık, şimdi çok zorlanıyoruz.” şeklinde yorumlar yapmaktadır. Çünkü ergenlik döneminde bir takım ilişki ve çatışmalar daha yoğun ve daha fazla olmaktadır.
Birey bu dönemde çocukluktan erişkinliğe geçtiği için ergenlik çocuklukla erişkinlik arasında kalınan bu yüzden de çatışmaların yaşandığı, kimliğin kazanıldığı bir dönemdir. Bu nedenle bu yaş dilimini hayatın önemli bir dönemi olarak nitelendirebiliriz; sadece sosyokültürel anlamda değil eğitsel anlamda da önemli kararların verildiği bir dönemdir. Ciddi sınavlar bu dönemde yapılıyor, gelecek ile ilgili kararlar alınıyor, lise ve üniversite sınavlarına giriliyor…
Gençler ergenlik döneminde hayatlarıyla ilgili yöntem belirleme adına da önemli bir dönem yaşıyorlar. Bu yaş dönemine gelinceye kadar yaşadıkları deneyimler çocuklar için belirleyicidir.
 
Her şey 12 yaşında ergenliğe girişle başlamıyor. Çocuk dünyaya geldiği ilk günden itibaren sosyal bir varlık, sosyal bir canlı ve sürekli etrafıyla iletişim içerisinde ve bu iletişim yavaş yavaş bir örüntü şeklinde kişiliğini oluşturmaya başlıyor. Olgunlaşma ve sonlanma sürecinde de yapbozun son parçası konuyor. Ergenlik dönemi bu oluşumları yaşadığımız son dönemdir. Bundan sonra erişkin hayata geçince birçok kişilik ve ruhsal özellikler yerleşik hale geliyor. Yerleşik hale geldikten sonra da sıkıntıları daha fazla yaşıyoruz. O yüzden aslında bu ara döneme gelmeden çocuklarımızın ruhsal özellikleriyle ilgili ön tedbirler almamız gerekiyor.
Ne oluyor ergenlik döneminde?
Öncelikli olarak çocukluk dönemine göre ergenlik döneminin iki değişkenliği söz konusudur. Bunlar bedensel ve ruhsal değişkenliklerdir. Bu iki değişkenlik de birbiriyle paraleldir. Süreç içerisinde ergen birtakım biyolojik farklılıklar nedeniyle ve hormonların etkisiyle birtakım bedensel değişiklikler yaşıyor. Bu değişkenlik içerisinde de zaman zaman şaşırma, kendini beğenmeme, bedeninden şikayet etme, büyümeye karşı itiraz olabiliyor. İkincisi ve en önemlisi birtakım ruhsal problemler ve değişikliklerin olmasıdır.
Ruhsal özellikler ve değişiklikler konusunda zaman zaman gösterilen aceleci tavır başka sorunların doğmasına da neden olabiliyor. Yani hepimizin yaşadığı “Ne oldu bu çocuğa” diye başlayan soruların cevaplarının en önemli kısmının aslında bu yaş diliminin özellikleri olduğunu bilmemiz gerekiyor. Ergenlikte en çok çatışmaya sebep olan ergenin bağımsızlık mücadelesidir. Ergenlik dönemi kişinin “Artık ben bireyim, kendi kararımı kendim verebilirim” şeklinde düşünmeye başladığı yaşlardır. Bu süreçte doğal olarak birlikte yaşayan, birlikte karar veren daha çok da anne babanın karar verdiği evlerde bir sıkıntı oluşması da çok doğaldır. Çünkü karşınıza itiraz eden” Yapmayacağım” diyen “ Ben böyle yapmak istemiyorum” diyen bir kişi çıkıyor. Bu yaş döneminde yalnız hareket etme, yalnız yaşama, farklı bir birey olma özlemi ve isteği yaşanabiliyor.
Ergenlik döneminin bir başka belirgin özelliği de ergenin bütün dünyaya ve tabiî ki doğal olarak aileye eleştirel bir şekilde yaklaşmasıdır. Yani her şeyi sorgulayan, eleştiren ve beğenmeyen bir tutum içindedir. Ev içinde anne babaya, okulda öğretmene yani genel olarak otorite ile çatışmaya, otoriteye karşı eleştirel bir yaklaşım söz konusudur.
Bu yaşa ait yine başka bir özellik de bir gruba bağlı olma, bir grubun içerisinde olma isteğidir. Grup oluşturma isteği, grupta bir şeyler paylaşma, o dinamiğe göre hareket etme, evden uzaklaşma ve evin dışında bir grubu önemseme arzusundadır.
Anne babaların en çok ifade ettikleri “ Bu çocuk bizi hiç dinlemiyor, ama arkadaşlarının bir dediğini iki etmiyor, arkadaşları onun için çok değerli, bizi hiç önemsemiyor” gibi söylemler de bu yaş diliminde dile getirilen şikayetlerdendir.
Ergen için arkadaş her şeyden önemlidir. Bu yaşlarda duygusal iniş-çıkışlar da sorun yaratır. Bu iniş çıkışlar çok ani ve çok derin yaşanmaktadır. Dolayısıyla bu hızlı ve derin duygusal iniş çıkışlar zaman zaman ev içinde sorun oluşturabilir.
Ergenin başka bir özelliği de öfkesini kontrol etme problemi yaşamasıdır. Bunun göz ardı edilmemesi gereken bir yanının da ses tonunun ayarlanamaması olduğunu söyleyebiliriz. O yüzden ergen ses tonunu yükselttiğinde evde sıkıntı yaşamaya başlarız. Bu durumda öfke kontrolü problemini ilk olarak ses tonuyla görmüş oluruz. Öfkenin dışa vurumu zaman zaman eşyaya, kendine ve çevresindeki insanlara zarar verme şeklinde olabilir. Bu noktada öfkeyi kontrol etme zorluğunun aile içindeki ilişkileri en çok bozan problemlerden olduğunu söyleyebiliriz.
Ergenlikle beraber kişinin kimliğini oluşturma noktasında üç husus önemlidir. Cinsel kimlik, sosyal kimlik ve mesleki kimlik.
Bu dönemde aile için neler önemlidir, neler yapmalıyız?
Öncelikle olarak ergeni tanıma süreci var. Yani ergen nasıl bir süreç yaşıyor, nelere ilgisi var, nelere karşı ilgisiz gibi konuları anne babaların iyi bilmesi gerekiyor. Ergenliğin özelliklerini bilerek bir tanımlama yapmak gerekiyor.
Ergen ve ailesi arasında iletişim kanallarının açık tutulmaması en ciddi şekilde yaşanan problemlerdendir. Bizim kültürümüzde çocuk biraz büyüyünce farklılaşmaya başlar. Anne baba ve çocuk arasında özellikle de baba ile çocuk arasında iletişimsizlik baş gösterir. Bu iletişim problemlerinde sıkıntı genellikle tek taraflı değildir; iki tarafta da sıkıntı yaşanır. Ama gençler genellikle kendilerinin dinlenilmediklerini, anlaşılmadıklarını söylerler. Aslında çok da haksız değillerdir. Bir takım problemleri öngören bizler tecrübeli olduğumuzu düşünerek baştan kestirip atarız. Bunu yaparak bir şeyler anlatmak isteyen, kendisini ifade etmek isteyen ergenin yolunu kapatmış oluruz; bu nedenle tecrübenin konuştuğu bir iletişim şekli çok da başarılı olmaz. İstenilen, çocuğun en azından aileden birisiyle bir şeyler paylaşmasıdır. Yanlış yapsa bile paylaşmasıdır. Burada en önemli nokta iletişim kanallarını kapatmamak yanlış olanı ile konuşabilmektir.
Ergenin yaptığı bir yanlışa hemen tepki vermemeliyiz. Örneğin ergenin ses tonu yükseldiğinde hemen “ Anneye bağırılmaz” gibi suçlamalara girişiriz. Böylece doğal olarak bir çatışma ortamı doğar. Ergenlerin öfkesini boşaltmasına müsaade ederseniz size karşı davranışının yanlışlığını bir süre sonra fark edip özür dileyecektir. Anne baba olduğunuzu bilmek her zaman masaya yumruğunuzu vurarak otoritenin siz olduğunuzu göstermek demek değildir. Zaman zaman çatışmadan kaçmalı ve kötü durumların oluşmasını engellemeliyiz.
“Efendim bütün bunları yapıyoruz ama çocukta vicdan muhasebesi yok” diyorsanız orada zaten bir problem var demektir. Bu normal bir tutum olarak değerlendirilemez.
Eğer bizler çocuk sahibi oluyorsak çocuklarımıza “ Annem babam üzülmemeli.” düşüncesini aşılamalıyız. Bunun ise tek yolu sevgidir. Çocuk içinde size karşı öfke taşısa bile sevginiz sayesinde o öfke yok olur ve size geri döner. Ama maalesef birçok çocukta ilişki modeli sağlıklı kurulamadığı için anne babaya karşı olan öfke bir süre sonra sevgisizlik haline gelir. Ve bu sevgisizlik yüzünden anne baba üzüldüğü zaman çocuk “İyi ki üzdüm onları” bile diyebilir. Bu çok tehlikeli bir şeydir. Bu yüzden biz ergenliğe kadar çocukla aramızda bir sevgi bağı kuramamışsak burada çok ciddi problem var demektir.
Ergenler ile nasihat noktasında bir takım sorunlar yaşarız. Nasihatten çok duygusal ilişkiyi ön plana çıkaran bir model geliştirmemiz gerekiyor. Doğrular ve yanlışlar mutlaka çocuğa anlatılacaktır. Ama bunlar zaten ergenliğe kadar çocuğa anlatılmış olmalıdır. Ergenlik döneminde çocuğun zihninde artık doğrular ve yanlışlar aşağı yukarı oluşmuştur. Bu noktada bizim asıl vereceğimiz şey davranışlar üzerindeki duygusal yoğunlaşmayı sağlamaktır.
Ergenin odasından dışarıya çıkmaması yani hayatını sizinle beraber devam ettirmeye karşı direnci neredeyse yemeklere bile gelmek istememesi, sürekli odasında kalması da problemli bir durumdur.
Depresif davranma dediğimiz ergenlerin abartılı bir şekilde içe kapanmaları, mutsuz, huzursuz, gergin, yaşamdan zevk almayan tavırlarını da dikkate almalıyız. Çünkü depresyon açısından ergenler çok riskli bir grubu oluştururlar.
Ergenle inatlaşmak yerine, çözüme odaklı bir iletişim tercih edelim. Bir daha geri gelmeyecek bu olağanüstü dönemin en iyi şekilde geçirilmesini hedefleyelim.
 Çatışmaların az, ergenlerin anlaşıldığı ve ergenle yaşamanın hazzına varılmış bir dönem geçirmeniz dileğiyle…